5 Temmuz 2011 Salı

Lakap

Bu seferki otobüs yolcuğundan ziyade, arkadaşlar arasında yapılan kendi kişisel arabalarımızla gittiğimiz bir doğa turuydu. Yavaş, sakin bir şekilde ilerleyeceğimiz konusunda sözleşmiştik: günler çok uzundu zaten ve yanımızda da büyüğümüz olan bir abimiz vardı. Gideceğimiz yerde çok uzakta değildi aslında...

Yola çıktıktan sonra, her ne kadar çekirdek çıtlatsak da kendi aramızda sohbet ediyorduk. Konu dönüp dolaşıp, başkasına lakap takma olayına geldi. Abimiz sazı eline alınca, bize komik ve bir o kadar da tehlikeli bir anısını anlatmaya başlattı:

Gençlik yıllarında, herkesin bir lakabı varmış. ( Kendi lakabını söylemedi ısrarlarımıza rağmen ) Birbirlerine kesinlikle isimle hitap etmezler, hep lakaplarını kullanırlarmış. Bir gün, arkadaş gruplarıyla gittikleri yayla da, dereden karşı karşıya geçerken önlerindeki grubun karşıya geçmesini beklemişler. Fakat derenin üstünde yer alan bu köprü tahtadan olduğu için, öncelikle teker teker geçmeleri gerekiyormuş. Yani biri geçtikten tam sonra, diğeri... Bu şekilde beklerken, önlerindeki gruptan son karşıya geçen kişi, genç bir kızmış. Tahta köprünün sonuna gelince, bir adım ileri atlaması gerekiyormuş. Tam bu sırada, arkadaşlar içerisinden biri de köprüye çıkıp karşıya geçmeye başlamış. Grup hep beraber '' Yavrum, dikkatli ol düşersin. '' derken, içlerinden espri yeteneği fazla olan kişi ise '' Yavrum, atlasana dereden karşıya. '' diye bağırmış ve gülmeye başlamış. Tabii karşıya geçen ilk ekip, bu söylenenlerin onlara söylendiğini düşünerek geri dönmüşler. Nerdeyse kavga çıkacakmış. Tabii olay, tatlıya bağlanmış:

Kavgaya sebebiyet veren ''yavrum'' kelimesi, gruptan birinin lakabıymış. Herkes isim yerine lakap söylemeye alıştığından, yine lakabıyla hitap etmişler. Tabii ki karşı taraf bu durumdan haberdar olmadığı için, olay çıkmış. Abimize yaptığımız ısrarlara rağmen, dayak yemeden oradan kurtardıklarından başka bir cevap alamadık: fakat bahsettiği yerin muhafazakar bir yer olduğunu bilen bizler '' delikanlılığına toz kondurmuyor '' diyerek iç geçirdik ve daha fazla ısrarcı olmadık...

Evet...
Lakap takmak zaten bana göre güzel bir şey değil ama yine de dikkat etmek gerek...

21 Haziran 2011 Salı

Eski Zaman Kızları

'' Bu zamanın kızlarından bir şey olmaz '' diye söze başladı teyze, elleriyle dizlerini ovalarken.. Otobüsün hemen önünden geçen çarşaflı yaşlı bir bayan ile yanındaki kısa etekli, bol makyajlı kızının yürüyüşlerine herkes odaklanmışken, ben ' acaba kim, şuan neler düşünüyor?? ' soruma cevap arıyordum ve o an teyze yanıma daha yeni oturmasına rağmen sanki onun torunuymuşum gibi benimle bu şekilde konuşmaya başlamıştı.

'' Yaşadıklarım aslında çok kısa sürede yaşandı ama anlatmak, yazıya dökmek biraz uzun sürdü: okumakta uzun sürecek. Lütfen sıkılmadan sonuna kadar okuyun. ''

Otobüste konuşmak veya okumak yerine, dinlemeyi seven biriyim. Bu belki de çok kötü bir alışkanlık olabilir ama bu durumu ben hep 'kitapları canlı okumaya' benzetirim. Yanımda konuşmayı, hızlı konuşmayı çok seven, sevecen ama belli ki içerisinde tutmak istemediği düşünceler olan, gün görmüş, tecrübeli bir canlı kitap duruyordu. Konuşmalarına otobüsteki herkes pür dikkat dinliyordu.

Teyze devam etti: '' Arkadaşlık çok önemli. Yavrularım aileden çok, arkadaşlarıyla vakit geçiriyorlar. Bizimle durmak, gezmek istemiyorlar. Torunuma kaç gündür yalvarıyorum, gel bana köyde yardım et diye, gelmedi ama arkadaşları çağırınca hemen gitti. O kadar uğraşmıştım zamanında onunla ben halbuki. Hiç kıymet bilmiyorlar. Yürekleri çok zayıf. '' Başımla teyzeyi onayladım. Herkes teyzeye kulak kabartsa da , otobüsün hemen önünden geçen çarşaflı bayan ile kıza bakıyorlardı. Teyze tekrar sazı eline aldı: '' Eskiden böyle şeyler olmazdı. Ben adamımı ( kocasından bahsediyor ) beni istemeye geldiklerinden sonra gördüm. Mekanı cennet olsun. Ama küçükken annemle hiç çarşıya çıkmadım. Telefon yoktu zamanımızda belki ama iyi ki de olmadı. Şuan bakıyorum kızlar ellerinden telefonları hiç düşürmüyorlar. '' Teyzenin yüzüne bakarken, aklımdan onca şeyler geçiyordu ki, film şeridi kelimesi bile anlatmaya yetmezdi durumumu. İnsanı ilişkilerin düştüğü durumu görürken ve bazen 'bizzat' yaşarken, bu nokta da bir tepkiyi bu durumda bir kişiden almak gerçekten beni şaşırtmıştı. Konuşma boyunca şaşırmaya da devam ettim.

İnsanları anlamaya hiç çalışmadım fakat olmaları gereken en iyi varken neden hp yalanla, dolanla, makyajla, sahte duygularla ve karaktersiz davranışlarla 'mutluymuş' gibi davranmalarını hiç bir zaman anlamayamadım. Teyzeye bakarken ruhunun ağladığını hissettim sanki. Teyze devam etti: '' Geçen bir yere misafire gittim. Kızı düğün elbisesi almış. Dedim kızım bu kadar açık giyinme. Anası hemen atladı: < Biz zamanında giyinemedik, onlar giysin bari. > Aynı ana 2 gün önce sokakta gördüğü baldırı çıplak kokonaya ( süslü kız demek ) < Vay kıyamet kopacak, kafamıza taş yağacak > gibisinden laflar ediyordu. Ben o an bu yaşananlardan utandığımdan ona bu durumu söylemedim ve kıza dönüp < kızım bir yerlerini açarak başkasını tavlayamassın, bari çıplak git > diye şaka yollu takıldım, pişman da oldum tabii aldığım cevap karşısında: < Aman sen de hala, ne biçim konuşuyorsun. Her tarafımı kapatınca kimse bakmıyor, ilgi çekmiyorsun. Bu elbise moda ayrıca, herkes giyiyor ben giyince mi kabahat oldu? Bu kadar da geri kafalı olmayın. > '' İşte o an teyzenin gözlerinden yaşlarının aktığını gördüm. O an teyze belki de söyleyemedi ama ben içimden dillendirdim: O kız müslüman ve inandığı kitapta açılmayı değil, kapanmayı emrediyor yaradanı... Hangi kitapta okudum bilmiyorum ama peygamberimizin bir sohbette demiş ki < En çok ummetimin samimiyetsizliğinden korkuyorum. > Gerçekten öyle değil mi? Herkes işine geldiği gibi değerlendiriyor yazılanları, olanları... Herkes, mesela en doğru insanı arıyor ama bir de bakıyorsun sadece yakışıklı/güzel diye en olmaz insan bile seçilebiliyor. Neden? İşte teyze tam da burada sazı eline alıyor tekrar: '' Kızların nefsleri çok kontrolsüz. Çok kolay kanıyorlar, inanıyorlar. Ben de aptal değilim hoş, görüyorum dışardaki kızları. Ben bile kandırırım onları. Neden? Çünkü nefsleri onları ele geçirmiş. Akılları ve kalpleri ile hareket etmiyorlar ki... Ablamın kızını istemeye geldiler, torunumun ilk sorduğu soru zengin mi? yakışıklı mı? Bir baktım herkes aynı şeyleri merak ediyor. O an çok kızdım, ablamla uzun süre konuşmadık mesela. İyi bir insan olması, evine ve eşine bağlı olması gibi sorular sorulmayalı ne kadar süre geçti ki? Ben görücü usülü evlendim ama babam bana karışmadı hiç, adamımla tanıştım, onu araştırdım, öyle kabul ettim. Sorularım da şimdiki kızlar gibi değildi. '' Burada sanki araya reklam girmiş gibi, muavinin parayı/ücretleri toplaması girdi. Teyze parasını uzattı, ben de uzattım. Konu kopacak, teyze konuşmayı kesecek diye korkarken gözleri yine uzaklara dalmış, neler söyleyeceğini düşünüyordu. O ara ben de bazı yaşadıklarımı düşünmeye başladım: gazetelerde okudum çokca, evliliklerin çabuk bozulmasını ve kitaplarda gördüm karaktersiz insanların aşklarını. TV lerde sahte aşkları izleyip duruyorduk. Soruyorum size, gerçekten birini sevdiniz mi? Ben size söyleyeyim: hayır! Çünkü, onu asla bu dünya da sevemezsiniz. Çünkü, siz onu değil onun özelliklerini, ne bileyim, belki de parasını, güzelliğini, gücünü, popülaritesini sevdiniz. Hiç, başkaları birini beğeniyor diye o birini beğendiğiniz oldu mu? Yapanlar var... Başkası size birini önerdi diye, onunla beraber oldunuz mu? Yapanlar var... Peki ya evlilik: sizce bu kadar kolay mı? Bir aile kurmak... Bir çocuk dünyaya getirmek... İşte yine teyze benim düşüncelerimi okuyormuş gibi araya girdi: '' Bakıyorum herkes çocuk yapma derdinde. Çocuk doğurmak o kadar kolay mı? Erkekler dönör işine yarıyor, kadınlarda cinsel hazların giderilmesine... TV leri seyrediyorum, teşhircilik had safhada. Kadınlar nasıl giyinmeli felan filan... Çıksa oraya biri, aslında kadınlar daha fazla örtünmeli dese, herkes laiklik elden gidiyor diye bas bas bağıracak belki de... Ama doğru olan bu... Batıdan Allah uzun ömürler versin, oğlum gibi sevdiğim başbakanım çok iyi demiş: aldığımız medeniyet bu mu? ( Bu olay Rize de geçiyor, dolayısıyla başbakanı sevenler çok. Bu cümleye şaşırmayın. ) Geçen yeğenimin mezuniyet törenine gittim, kızlar nasıl giyinmiş!. Aslında giyinmemişler!. Eve dönerken, koskoca adamlar otobüste 'keşke biz de üniversite de okusaydık, neler yapardık kim bilir. ' diye söyleniyorlardı, hem de yanında kendi mezun kızları varken! Çok kızıyorum bazen insanlara ama kadınlar göğüslerinin tikine ( dikine ) , erkeklerde şeylerinin dikine gidiyorlar zamanımızda... '' Burada onun söylediklerine otobüsteki herkes güldü haklı olarak, benim de kafamda bir kaç anı canlandı. Kadınlar arasındaki konuşmalardan bihaberim ama erkekler arasındaki konuşmaları biliyorum. Mezuniyet törenlerinde konuşulanları duyunca inanın ben de 'kız çocuk mu? Asla! ' diye karar almıştım. Kızların kendilerini bu kadar teşhir etmesini ve günümüz dünyasında ne kadar temiz olursan ol, bir p.çin ağzından her an bir kız hakkında kötü söz çıkabileceğini biliyordum. Yine biliyordum ki, bir kız namusunu koruduğunu iddaa etmesine rağmen, genellikle onlarca erkekle çıkıp kim bilir neler yapıyordu ve hiç bir şey olmamış/yaşanmamış gibi hayatına devam edebiliyordu. Ve yine teyze düşüncelerimi böldü: '' Namusmuş. Namus bacak arasında olsaydı, ohooo. Namuslu insan çok olurdu. Ama değil. Elini kirletip, sonra temiz insanları da kirletmenin ne anlamı var ki? Gerdek gecesi diye bir şey var. Şimdiki gençler bilmez, çünkü çoookk gerdek gecesi yaşıyorlar. O anın temiz ve bir o kadar da berrak duygularını bilseler, tatsalar, eminim hayatları boyunca başkasına dokunmazlardı o ana kadar ama şimdiki gençlerden korkulur. 5 yaşındaki çocuk bile artık tüm uzuvları sayabilecek kapasitede.. '' Otobüsteki bayanların yüzleri kızardı, erkeklerde bıyık altından gülüyordu o an... Yaşlı amcalar bile bu cesur teyzeyi pür dikkat dinliyorlardı. Yolculuk da kısa süreceği için benim içimde teyzenin otobüsten inip gitmesi korkusu vardı. Çünkü gerçekten cesur bir kadındı. Ağzından çıkan lafı ölçmüyordu, lafı konduruyordu...

Arasıra gözüm, otobüsün dikiz aynasına kayıyordu. Şöför bile pür dikkat teyzeyi dinliyordu. Teyze en sonunda benim de tepkili olduğum, futbol sevgimden dolayı aşina olduğum frikik konusuna geldi: '' Minnacık elbise giyiyor, kolunu kaldırca nerdeyse .ötü gözükecek. Önünü açıyor, hafif eğilse göğüsleri dışarda. Bunlara kızmıyorum pek ama bir de oraları buraları açılınca panik etmeleri yok mu!!! Ay oram açıldı, buram açıldı... Neymiş böyle yahu? Böyle olacağının farkında o kız ama aptala yatıyor. Bazen soruyorum komşuların kızlarına, neden böyle giyiyorsunuz diye aldığım cevapta çok komik: içimiz sıkılıyor. Halbuki farkında değiller, karakterleri oturmamış: kızım seni sıkan nefsin. şeytan! boğazına sarılıyor diyor ki kapama bizi, günah işlemen lazım. biz seninleyiz. Aç, açıl. '' Burada bir kahkaha attım ve haklısın teyze der gibi kafamı salladım. Teyze de bana gülerek karşılık verdi: '' Gülersin kerata, sevgilin var mı senin? '' Yok, teyze dedim ve utanarak gözlerimi kaçırdım. '' Vardır kesin vardır, hep yok derler. '' diye teyze beni otobüstekilere rezil ededursun, ben hala geleceği düşünmeye çalışıyordum.

Bazen kadınların çok eleştirildiğine ve özgür bırakılmadığına katıldığımı düşünür, sonra bu düşüncemden pişman olurdum. Çünkü, aileyi dişi kuş kurar. Dişi kuşlar bu kadar acınacak durumdayken, onun kuracağı aileden nasıl bir şey bekleyebilirsin ki? Bunu geçtim, geleneklerimizden vs. çok kopuyoruz. Bunları bağlayacak olanlarda kadınlardır bana göre. Ve özgürlük lafını hep .ıçından anlıyoruz. Öyle bir şey yok! İnanmıyorum da...

Tam o sıra, teyze müsait bir yerde ineceğini söyledi ve ben üzülerek ona baktım: '' Oğlum, sevgiline selam söyle, aklını başına alsın. Umarım eski zaman kızları gibi olur, mutlu olursun. '' Ona cevap veremeden otobüsten indi. İnerken, eteğini hafif yukarı çekti: iki kat giyilmiş çorabın yanında, uzun beyaz donu ( çoraplarının içine sokulmuştu ) gözüktü. Gider ayak bir frikikte o vermişti, ben bir tebessüm ettim ve arkasından el salladım: Yavaşça yürürken, o kadar modern yürüyordu ki, gözden kaybolduğunda onun ve onun gibilerinde kısa bir süre sonra fosil olacağını, artık onun gibilerin var olmayacağını düşününce ben de dudak büktüm ve üzüldüm...

Evet...

Eski zamanlardan kimler kaldı ki?

Otobüsle son durağa kadar gittim. İndim. Ve gördüm ki: hayat, her şeye rağmen devam ediyor, değişen bir şey yok...

9 Mart 2011 Çarşamba

Pratik zeka buna denir

Para insana neler yaptırır diye bir araştırma yapsak herhalde milyonlarca madde sayabiliriz, abartısız. Fakat, iş hayatında çıkan ''iş başka, arkadaşlık başka'' cümlesini teyit eden genellikle hep kötü anılar çıkmıştır karşımıza... Fakat, bir arkadaş ziyareti için trabzon yoluna tekrar düştüğümde otobüste kulak misafiri olduğum olay gerçekten beni çok güldürdü. Gerçek mi, fıkradan alıntılanıp mı anlatıldı bilmiyorm ama anlatan abimiz konuyu bizzat yaşayan doktor arkadaşından dinlediğini söyledi. Bize sadece okuyup, gülmek düşüyor. :)

24 Ocak 2011 Pazartesi

Pratik Karadeniz Zekası

Bir örnek daha. :)
Trabzon istikametinde devam ederken, muavin arkadaş bana kapı aralığından gelen soğukluğun rahatsız edip etmediğini sordu. '' Yok, zaten bilerek buraya oturdum. Araba beni tutuyor da... '' cevabıma '' Uşağum, o ki araba seni tutuyordu ön tarafa otursan? '' şeklinde cevap verince ilk önce kızıp kızmadığını anlayamadım. Sonra boş olan hemen yanıma oturup '' Sana bir hikaye anlatayım. Ama bak, ön tarafta bir bayan var; hemen mola da başkasının yerine geçti. Böyle tipler de var. Bunlar tabii önemli değil ama beni dinle, çok güleceksun şimdi. '' Merakımdan ve o an sırıtışımdan hazır olda beklediğimi anlayan muavin kardeş, hemen hikayesini anlatmaya başladı.

Doğduğumda Evliydim

Karadeniz sahilinde otobüsle yolculuk ederken özellikle kış aylarında penceresi kapalı otobüslerde havasızlık içinde yolculuk etmeyi göze almışsınızdır demektir. Bu darlıkta insanın kafasını dağıtması için muhabbet etmesi, aslında o an için çok büyük şanstır. Bir de otobüs boşsa ve şöför bey radyo dinleme konusunda özürlüyse; kulaklarınızı başkalarının sözlerine kabartmak zorunda kalıyorsunuz.

Blog hakkında

Otobüs Yolculuğu
Herkes otobüs yolculuğunu sevmez ama bazıları uçak gibi alternatifler olmasına rağmen sırf otobüs yolculuğu yapmak için tatile çıkar. Onlara neden böyle bir şey yaptığınızda genellikle 'otobüste yaşadıkları muhabbetleri' ve anıları anlatır dururlar... Bu blogu yazan kişi ise; otobüs yolculuklarını sevmeyen biri olmasına rağmen yine de okulu ve işi gereği otobüse binmek zorunda olan biridir: ve enterasan muhabbetleri bu sayfadan sizlerle paylaşacak.